BAROK EV
BAROK EV
BAROK EVE GİRİŞ
1.
9 Ekim-30 Kasım arasında Krank Art Gallery’de gerçekleşen Barok Ev sergisinde tılsımlı şeyler var. Damla Yalçın, Güneş Terkol, Güçlü Öztekin, Zeynep Beler, Sinan Logie’nin bir araya geldiği etkinliği esrarengiz kılan mevzulara doğrudan dalabilmek ve serginin üzerindeki örtüyü kaldırabilmek önemli. Bu açıdan Barok Ev’e dair ortaya harita koymak kıymetli.
Önce barok kelimesini dışarıda bırakarak evin tek tip bir anlama indirgenmemesi gerektiğiyle başlanabilir. Çünkü ev sabit bir mekan değildir. Değişir, dönüşür ya da farklı duygu durumları ile iç içe geçer. Aynı zamanda ev yaşanan olaylar zinciri ile de ilişkilenir. Kimi zaman mahremiyetin barındığı, şiddetin gerçekleştiği, üzerinde kaçma planlarının yapıldığı ya da basit ifadeyle iktidar mekanizmalarının çalıştığı yer olma ihtimalini taşır.
Serginin ev ile bağlantısını kurarken olumlu anlamda oynak zeminine akışkanlık denilebilir.
Nitekim Barok Ev’e yerleşen estetik pratiklerde hayal gücü, hafızada biriktirilen olay örgüleri, farklı mekanlar oluşturma gibi birbirinden başka görünen dünyaların bir aradalığı söz konusu. Bu durum heterojen (çok türlü) unsurların beraberliği olarak da görülebilir. Eserlerin deneyimleri ortak dünyaya seslenirken aynı mekanda durabilmenin özgünlüğünü taşıyor. Yalnız oluşan bu çeşitliliğin ayrıntıları sergiyi anlamak açısından önemli.
2.
Estetik aynı zamanda karışıklılığa mı işaret eder?
Eseri meydana getirirken bakış açılarının, deneyimlerin elbette bir önemi var. Mevcut çalışmaya kurallar dayatmaya kalkışmanın sorunlarından bahsedilebilir. O halde estetik yapma tarzları ile görünürlük arasında doğrudan bağlantı kurulması deneyimidir. Tüm bunlarla beraber karışıklık da devreye girer. Eseri ortaya koyarken onun derinliği hesaplanabilir olmanın ötesine geçerken karışıklık farklılaşmaya, özgünlüğe kapı açar.
Serginin adına da ilham veren Deleuze’ün barok ev kavrayışı böyle bir konumda durur. Filozofa göre; barok evin ilk katında, dünyayı buyur eden bütün duyularıyla beden oturur. İkinci katta bedeni ve bedene her yerden sızan yaşamı izleyen tin (veya monad) vardır. Elbette barok ev iki kata indirgenemez. Her kat sürekli birbiriyle ilişki haline gelir.
İlk fragmanda barok kelimesi ayrıntılarından dolayı dışarıda bırakılsa da sebebi tek başına değerlendirilemez oluşu. Oysa tıpkı ev gibi barok da akışkan bir kelime. İkisi beraber ele alındığı zaman yaratıcılığın mekânı olarak açımlanma potansiyelini taşır. O zaman beş sanatçının da eserlerinin kendi barok evlerinde doğduğunu söylemekte bir sakınca yok.
Böyle bir estetik çerçeve içerisinde Güneş Terkol’un Uçuşan ve Küçük Ölçekler adlı eserleri hayal gücünü, göçebeliği işaret ederken Damla Yalçın’ın Evseme serisi hafıza çalışmaları olarak göze çarpıyor. Sinan Logie Akışkan Yapılar yerleştirmesinde yeni bir mimari formun oluşumunun ihtimallerini sorguluyor. Güçlü Öztekin’in İsimsiz 50, Kalıp isimli çalışmaları ve Zeynep Beler’in Hallucinations çalışması yine mekân algısına dair başka perspektiflere işaret ediyor.
İlk fragmanın başında sergideki heterojenlik hususu bir kez daha açık şekilde gündeme gelebilir. Aynı tema etrafında dahi (mekan) farklı çalışmaların varlığı Barok Ev’in kurucu dinamiğini oluşturuyor. Güneş Terkol’un oluşturduğu göçebe figürler ile Damla Yalçın’ın hafıza ve hayal gücü serilerinde beliren iç mekan tasavvurları birbirine uzak gibi görünürken esasında bir mantıktan diğerine geçişi belgeliyor. Öte yandan Sinan Logie’nin Akışkan Yapılar yerleştirmesindeki alternatif arayışlar Zeynep Beler’in Hallucinations çalışmasında bir mekanın göstergelerine akıyor.
Dünyanın karmaşıklığını işaret edip tek tip formları aşan ve bir sanat demokrasisine açılan sergi üzerine çok şey konuşulur, yazılır. Bu açıdan seyirciye de pay bırakmak gerekli.
O halde fikirlerin gücü ve yaşama başka açılardan bakma anlamında kuvvetler ağı oluşturan Barok Ev’e hoş geldiniz.
AN INTRODUCTION TO THE BAROQUE HOUSE
1.
The exhibition Baroque House held at Krank Art Gallery between 9 October and 30 November involves talismanic stuff. It is crucial to be able to dive directly into the issues that give this event its mysterious character and to remove the veil that shrouds the exhibition, which brings Damla Yalçın, Güneş Terkol, Güçlü Öztekin, Zeynep Beler, and Sinan Logie together. In that respect, it would be invaluable to present a map of the Baroque House.
One might begin by putting the word baroque aside, and stating the fact that the house should not be reduced to have a single type of meaning. Because the house is not a fixed space. It changes, it transforms or it gets intertwined with different emotional states. At the same time, the house becomes associated with the chain of events that take place. At times it holds the possibility of being a place that provides room for privacy, or where violence might take place, where escape plans are conceived, or simply put, where the mechanisms of power are at work.
In establishing a connection between the exhibition and the house, the unstable ground that exists could be called fluid, implying a positive sense.
As a matter of fact, in the aesthetic practices established in the Baroque House, through the diverse imaginative faculties, varied chain of events accumulated in memory, and the act of creating different spaces, there is a coexistence of seemingly different worlds. This situation can also be perceived as a coalescence of heterogeneous (multiple types of) elements. While the experiences of the works address a shared world, they also bear the originality of being able to exist in the same space. However, the details of the diversity that has emerged have an important place in understanding the exhibition.
2.
Does aesthetics also imply complicatedness?
Of course, perspectives and experiences play an important role in the creation of a work. One can also talk of the problems of attempting to impose rules on an existing work. Aesthetics, then, is the experience of establishing a direct connection between ways of making and appearance. With all this, complicatedness comes into play. In realising a work, as its depth extends beyond being calculable, complicatedness opens the door to differentiation and originality.
Deleuze’s understanding of the baroque house, which is also the inspiration behind the name of the exhibition, stands in such a position. According to the philosopher; the body, with all its senses welcoming the world, lives in the first floor of the baroque house. In the second floor there is the soul (or monad), watching the body and the life infiltrating the body from all directions. Of course, the baroque house cannot be reduced to two floors. Each floor becomes a constant relationship with one another.
Although the word baroque was set aside in the initial part because of the details it contains, the reason for that was that it cannot be evaluated on its own. However, just like the house, baroque is also a fluid word. Considered together, they have the potential of being revealed as the space of creativity. Then, it would be safe to state that the works of all five artists were conceived in their own baroque houses.
In an aesthetic framework as such, as Güneş Terkol’s works titled Uçuşan (Fluttering) and Küçük Ölçekler (Small Scales) point to imagination and nomadism, Damla Yalçın’s Evseme (To Be Homesick) series appear as works on memory. In his installation Akışkan Yapılar (Fluid Structures), Sinan Logie questions the possibilities of the formation of a new architectural form. Güçlü Öztekin’s works titled İsimsiz 50 (Untitled 50) and Kalıp (Mould) and Zeynep Beler’s work Hallucinations again imply other perspectives about the perception of space.
As mentioned in the first part, the subject of heterogeneity that is present in the exhibition might clearly be brought to the fore once again. Even the presence of different works around the same theme (space) is enough to constitute the founding dynamic of the Baroque House. Although the nomadic figures that Güneş Terkol creates and the visions of interior spaces that appear in Damla Yalçın’s series on memory and imagination seem to be miles apart from one another, they actually both document a transition from one logic to another. On the other hand, the alternative quests in Sinan Logie’s installation Akışkan Yapılar (Fluid Structures), flow into the signs of a space in Zeynep Beler’s work Hallucinations.
In fact, a lot could be said and written about this exhibition that points out the complexity of the world, that transcends homogeneous forms and opens up to an artistic democracy. In that respect, one should leave some room to the viewer too.
In that case, as a network of forces about the power of ideas and about looking at life from other perspectives, welcome to the Baroque House.
KRANK Art Gallery, 6 EKim-20 Kasım tarihleri arasında Zeynep Beler, Damla Yalçın, Güçlü Öztekin, Sinan Logie ve Güneş Terkol’un eserleriyle yer aldığı “Barok Ev” isimli karma sergiye ev sahipliği yapacak.
Mekan ne salt bir soyutlama ne de sadece somut fiziksel bir şeydir. Bütün boyutları ve biçimleriyle, hem kavram hem de gerçekliktir, yani toplumsaldır. Bu yüzden ilişkiler ve biçimler bütünüdür. Cansız, sabit, durağan değil, canlı değişken ve akışkandır.
Sanatçılar Zeynep Beler, Damla Yalçın, Güçlü Öztekin, Sinan Logie, Güneş Terkol, KRANK Art Gallery’de gerçekleşecek karma sergide eserleriyle mekanların birbirlerinin içinden akış ve dönüşünü ve aralarındaki çatışmaya karşın içiçe geçişlerini araştırmaktadırlar. Bu akışlar ve çatışmalar ki farklı zamanlarla bir diğerinin ya da öncekinin üzerine yerleşir, çatışır ve mevcut mekanı oluşturur.
Branka Arsic bir makalesinde, sonunda kayıplara karışan Thoreau’nun ev imgesi ve Deleuze’ün “Barok Ev”ini birlikte düşünür.
Mekan kavramının geçişgen doğasını içeren evleriyle Thoreau ideolojik ev tanımını ortaya koyar. Onun eve benzemeyen evleri kimi zaman, içinden geçen her devinimle değişen, nihai şeklini almayan, bulut gibi bir ev ya da bataklık ev, kimi zaman da merdiven ev olarak karşımıza çıkar. Thoreau’nun merdiven evinde zamanlar için ayrılmış odalar bulunmaz, geçmiş temsil edilemez, gelecek de öyle –her ikisi için birer ön oda ve arka oda yoktur, içle dışın birbirinden ayırt edilemediği bir süreklilik vardır. Merdiven, oluşun mekânıdır.
Sanatçı Güneş Terkol’un Japon bağlama teknikleri ile boyadığı “Uçuşan” adlı eserin kumaşında ortaya çıkan izler uçuk mavi mimari bir etki yaratmaktadır. Bu zeminin içinde yer alan üç figür akışkan bir değişime geçiş yapar. Merdivende salınan kadın, uçan kuş ve açılan kapı arasından rüzgarlar geçip gitmektedir.
“Evseme” adlı enstalasyonunda Damla Yalçın iç mekanın içsel değeri üzerine yapılan fenomenolojik bir yaklaşımla anılarının ve hayallerinin bir sentezini sunmaktadır. Mekanlarının poetik temeline anılardan çok şiirsel imgeleri ile dokunur. Bunu yaparken kendi yaşam alanına ait bitkileri kurutup, el yapımı kağıtlar yapar. Bir nevi bitkilerin de kimliklerini kullanır.
Deleuze’ün “Kıvrım: Leibniz ve Barok” adlı incelemesinde betimlediği
“Barok Ev”in ilk katında dünyayı buyur eden bütün duyularıyla beden oturur. İkinci katta bedeni ve bedene her yandan sızan yaşamı izleyen tin oturur. Buradaki ilişki kategorik olmaktan uzaktır, Çünkü katlar arasındaki biteviye gelgitte benlik veya kimlik kurgulanır. Duyumların kesintisiz varlığı ve değişkenliği, kimliğin donup kalmasının önüne geçer.
Bedenle tini birbirine bağlayan eğrisel merdivenin ilettiği bilgi ne
bütünüyle bedenseldir, ne de henüz zihinde işlenmediği için bilgiye ya da kimliğe dönüşmüştür. Bir arada-oluş’tur. Barok evde, üst katta oturan ve dünyayı kendine doğru akıtıp olana bitene yukarıdan anlam veren bir karanlık oda bulunmaz. çünkü duyuların dolayımından geçen bilgi üst katı da değiştirmeyi sürdürür, böylece her şey her an, küçük de olsa değişiklik geçirerek oluşmayı sürdürür.
Sergi 6 Ekim -20 Kasım tarihleri arasında KRANK Art Gallery’de görülebilecek.
Bilgi İçin
Özlem Bulut
ozlem.bbulut@gmail.com
0543 824 24 13